Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamayla, Kıbrıs Adası’ndaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nın bir yıl daha görev yapması kabul edildi.
Aslında bu karar yeni, sürpriz veya konjonktürel bir adım değil. BM Barış Gücü, 1964’ten beri UNFICPY adıyla Kıbrıs’ta görev yapıyor ve görev süresi sürekli uzatılıyor.
Bu noktada, BM Barış Gücü’nün küresel anlamda ortaya koyduğu hizmet veya etki sorgulanmaya başladı. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na giden süreçte Rumlar tarafından işlenen cinayetler, aynı görev gücünün nezaretinde gerçekleşmişti ve herhangi bir müdahale sözkonusu olmadı.
Benzer şekilde 90’lı yıllarda Bosna-Hersek Savaşı’nda da yine aynı gücün nezareti ve etkisizliği, özellikle Müslüman dünyasında tartışma konusu olmuştu. Keza İsrail’in Filistinlilere yönelik katliamlarında da bölgede bulanan BM Barış Gücü’nün yine seyirci kalması, artık tüm dünyanın kanıksadığı bir durum
Olaylar yanyana getirildiğinde çok açık şekilde, BM Barış Gücü’nün herhangi bir etkisinin bulunmadığı, özellikle Müslümanlara yönelik şiddet ve baskı eylemlerinde açıkça seyirci kaldığı, bu anlamda hiçbir caydırıcılığının sözkonusu olmadığı genel kabul görmüş durumda.
Aynı eğilim NATO’ya da bulaşabilir. Bugüne kadar Rusya’ya karşı ve eskinin Varşova Paktı’na karşı sadece varlığıyla bir caydırıcılık ortaya koyan NATO’nun, günümüzde gerçek bir fiili durumda herhangi bir etkisinin olup olmayacağı, kafalarda bir soru işareti olarak duruyor. Ukrayna ile savaşan Rusya, bunu test edebilir.
BM Barış Gücü’nün bu etkinsizliğine rağmen dünyanın önemli sorun alanlarında uzun yıllar süren varlığı, NATO’nun herhangi bir savaş durumu olmamasına rağmen Ege’deki “izleme” faaliyeti gibi “gereksiz varlık göstermeleri” küresel dengeye değil, doğu-batı arasındaki küresel dengesizliği batı lehine sabit tutma sonucunu üretiyor gibi görünüyor.